Bu seneki sezon çalışmalarına Türk Tiyatrosu “Bir başkası” oyunun prömiyeri ile başladı. Oyunun gözde sanatçıları olarak Atilla Klinçe ile Perihan Tuna Eyüpi değerlendirildi. Molier’in “Don Juan” piyesini rejisör Dimitar Stankovski hazırladı, oyunun sahne tasarımında birçok yenilikler uyguladı, bir aktör birkaç kahramanı canlandırdı. Bu oyunda özellikle Don Juan’ı canlandıran Salaettin Bilal’ın sergilediği performansları izleyicilerin hatıralarında uzun zaman kaldığı bilinir. Onun yan ısıra Elyesa Kaso (Zganarel), adeta Don Juan’ın ikinci benliğini yansıttı. Perihan Tuna Eyupi (Dona Elvira) ve Mustafa Yaşar bu temsilde birkaç rolü birlikte canlandırdı (Gusman, Don Alonzo, Don Luy, Françisko). 2001 yılında Türk Tiyatrosu “Don Juan” temsiliyle Pirlepe’de düzenlenen Voydan Çernodrinski Tiyatro Festivali’ne katıldı.
Türk Tiyatrosu Ansamblosu bu temsille 50. kuruluş yıl dönümünü kutladı. Oyunun rejisörü Dimitar Stankovski, işbirlikçileri ile birlikte izleyicilere alışılagelmiş temsillerden farklı bir oyun sergiledi. Oyunda belirli bir tarih değeri yansıtılmıyor, sadece metnin çağdaş bir sahne tasarımı söz konusu oluyor. İçerikli ve iyi tasarlanmış bir temsil hazırlamış, etkileyici sahneleri izleyiciler dikkat ve ilgiyle izlediği kaydedilmiş. Rejisör oyundaki sahneleri başarılı bir şekilde bir birine bağlayıp sağlam bir bütünlük oluşturduğu kaydedildi. Oyundaki başrolleri; Salaettin Bilal, Elyesa Kaso ve Mustafa Yaşar canlandırdı. Elyesa Kaso canlandırdığı karaktere yeni bir boyut kazandırdı, Mustafa Yaşar ise 6 değişik karakterin farklı ve ilginç dünyasını özgüvenceli bir tarzda başarıyla yansıttı. Homojen bir bütünlük sergileyen aktör üçlüsü üstlendikleri rolleri büyüleyici bir heyecanla, pişmiş bir sanatçı sıfatıyla sağlam sahne hareketi ve güçlü bir sahne dili ile hızlı değişim yeteneği ile izleyicilere yansıttılar, diyor İvan İvanovski, oyun hakkında yayımladığı yorum yazısında. Svetozarev-Miçevski ikilisi ise sahne ve kostüm tasarımında üstün sanat yeteneklerini ortaya koydular. Oyunun müziğini Venko Serafimovski hazırladı. Geleneksel folklor müziğinden seçmelerle seçkin ve tipik bir sahne müziği hazırladığı dikkat çekildi. Seyircilerden gelen uzun süren samimi alkışlar, jübile temsili çok başarılı geçtiğini, yaratıcılık açısından da pozitif algılandığı kanıtlandı. Ergün Sav “Bir başkası” adlı oyunun metnini üç ayrı dram bütünlüğü teşkil eden, bir birinden farklı fakat genel idea bakımından müthiş bir bütünlük sağlayan metinlerden oluşturmuş. Oyundaki rolleri yedi aktör canlandırdı, sahnede aktörler ve seyirciler birlikte oynadı, oldukça neşeli ve eğlendirici bir tasarım, her üç dram hikayesini üçer aktör seyirce aktardı. Oyunun ana bölümünü teşkil eden “Gecekondu”metinde evlilikte eşler arasında yaşanan anlaşamamazlıklar yansıtıldı, karı koca arasında güvensizlik, aldatılma duygusu gibi sorunlar yan ısıra, bu bölüm cinayetle sonuçlandı. İkinci dizide ise “Entelektüeller” başlığı altında tasarlanmış. Bu bölümde yazar yabancılaşmaya değinir, eserin son bölümünde “Yap- sat”başlığı altında evli çiftlerin evlilik gemisinin batması yansıtıldı. Sahnede belirli bir rutin göze çarpıcıydı, tek sözle oldukça gerçekçi bir hayat hikayesi yansıtıldı. Oyuna ışık saçan aktörlerden biri Salaettin Bilal bu oyunun rejisörlüğünü de yaptı aynı zamanda, özgün metinden maksimumu çıkarttı, seyircilere ve tiyatro eleştirmenlerine oldukça başarılı bir sahne tasarımı sundu. Seyirciler izledikleri bu başarılı temsili uzun süren samimi alkışlarla tebrik etti. Nacie Keç Hasan, Mükerrem Bilal ile Perihan Tuna Eyüpi, duygu dolu sahne hareketleri ile mükemmel bir oyun sergilediler. Erdoğan Maksut ile Atilla Klinçe üstlendikleri rolleri sağlam ve özgüvenceli bir tarzda canlandırdı. Oyuna ışık saçan bir diğer sanatçı Salaettin Bilal bağımsız ve olgun bir kahramanı yansıttı.
Güngör Dilmen’in “Kurban” adlı piyesi, “Medeya’nın” Türkçe verziyonu olduğu dikkat çekildi. Oyunun rejisörü Zekir Sipahi metni memnun edici bir tarzda tasarlamış. Oyundaki rolleri; Mustafa Yaşar (Mahmut Ağa), Elyesa Kaso (Mirza), Bediya Begovska (Kadın), Suzan Maksut (Kadın) izlenebilir ve beğenebilir bir temsil olarak izleyiciye yansıttılar.
“Hürrem Sultan” temsilinde başrolleri; Bediya Begovska, Mustafa Yaşar, Atilla Klinçe, Perihan Tuna-Eyupi, Elyesa Kaso ve diğerleri canlandırdı. Üsküp Türk Tiyatrosu’nun 50. kuruluş yıldönümü vesilesi ile yuvarlak masa toplantısı tertiplendi, toplantıya Tiyatroda çalışanlar yan ısıra tiyatro çalışmalarını yakından takip edenler de hazır bulundular, tiyatronun 50 yıllık çalışmalarını hep birlikte değerlendirdiler. Türk Tiyatrosu Türk dilinde eserlerin yan ısıra, Makedon tiyatro eserlerinin de tanıtılmasına özen göstermiştir. Üsküp Türk Tiyatrosu’nun 50 yıllık çalışma süresinde, Kole Çaşule, Tome Arsovski, Goran Stefanovski, Yordan Plevneş, Slavko Yanevski, Risto Davçevski, Vladimir Plavevski, Boris Vilşinski’nin eserleri sahnelendi. Bu sene Venko Andonovski’nin “Huzur evinde isyan” temsili sahnelendi. Türk Ansamblosu’nun saygın ve daimi rejisörlerinden biri sayılan Dimitar Stankovski bu kez de oldukça etkileyici bir temsil hazırladı, metne aktüel bir boyut ve yaratıcılık kazandırdı. Elyesa Kaso (hapishane müdürü) rolünü sağlam partneri Ziba Radonçiç ile birlikte oldukça gerçekçi bir tarzda yansıttılar. Bediya Begovska, Erdoğan Maksut, Mustafa Yaşar, Dram Fakültesi talebeleri Nesrin Tair ile Necat Ali’yle birlikte ilginç bir temsil oynadılar. Eleştirmen İvan İvanovski’nin değerlendirmesine göre bu temsil Üsküp Türk Tiyatrosu’nun sayısı çok başarılı temsillerinden biri olarak izleyicisini etkileyen değerde kaliteli bir temsil olduğuna dikkat çekti.
Tiyatro eleştirmeni Todor Kuzmanovski Üsküp Radyosunda oyun hakkında verdiği bir demecinde diğerleri yansıra şunlara dikkat çekmiştir. Oyunun rejisörü
metnin sağladığı imkanları sonuna kadar sahneye yansıtamadığını, dile getirir. “Hapishane Yönetmeni” temsili esnasında farklı duygular yaşıyor, aslında sadece kendi kendinden memnun olmadığını yansıtırken, yaşadığı çevreden, kişisel talihinden, memnun olmadığını da yansıtmaya çalıştı. Elyesa Kaso (hapishane müdürü) ile kız kardeşi Anna (Ziba Radonçiç) arasında yaşanan olaylar oldukça etkileyici olduğu dikkat çekildi. Elyesa Kaso oldukça karmaşık bir karakteri canlandırmasına rağmen, kötü yönetilen bir dünyayı başarılı bir şekilde yansıttı. Oyunda canlı ve ferahlatıcı sahneler olarak,Meri ile Maddeneci arasında geçen olaylar değerlendirildi. Meri’yi canlandıran Perihan Tuna, sahnede sergilediği cazibeli, sanatçı performansları ile seyircinin ilgi ve beğenisini topladı. İsyan eden bir grup, yaşlı insanlar, aslında isyanın komik tarafını yansıttılar, Mustafa Yaşar (general), Cemail Maksut (kasap), Erdoğan Maksut (Grof), Bediya Begovska (akademisyen), Naci Şaban (Papaz Miloş’u) canlandırdı.
Bu sene Türk Tiyatrosu beş prömiyer temsil hazırladı; Vladimir Milçin’in yönetmenliğinde Marivo’nun “Samimiler” oyunu ilk defa hazırlandı. Temsilin dramaturjisini ad yapmış Slovakyalı rejisör Vladimir Strinska hazırladı. Oyun genel olarak, oldukça saydam, net, açık ve neşeli bir sahne tasarımı olarak değerlendirildi. Bunun yan ısıra oyunda yansıtılan kahramanların zayıf noktaları, çılgınlıkları, belirsizlikleri, kabadayılıkları, izleyiciyi düşündürmeye teşvik eden önemli sahne ögeleri sayılır. Komedi oldukça başarılı bir tarzda izleyiciye yansıtıldı. Oyunun rejisörü Vladimir Milçin orijinal metne sadık kalmayı başarmış. Oyunun kahramanları yazarın dönemini yansıtmış olmaları yan ısıra, çağdaş dram sanatı izleyicilerin beğenisine uygun bir tarzda tasarlanmış olması ilginç oldu. Rejisör bu temsile Dram Fakültesi’nden üç genç aktörü de dahil etmesiyle oyuna bir ferahlık kazandırdı. Bununla genç aktörler aslında, Üsküp Türk Tiyatrosu’na yeni bir baharın geldiğini yansıtmak istediğini vurgulamıştır. Oyundaki başrolleri; Elyesa Kaso (Ergast), oyunun taşıyıcı rollerinden biri sayılır, Erdoğan Maksut (Fronten), Ziba Radonçiç (Lizeta’yı) oldukça komik bir karakteri yansıttı. Oyundaki diğer rolleri; Filiz Ahmet, Nesrin Tair ile Ertan Şaban canlandırdı. Üsküp Türk Tiyatrosu’nda tatbik edilen tercümeyle “Samimiler” oyunu izleyicide büyük ilgi uyandırdı.
Tiyatro sanatı alanında yaşam ödülünü bu yıl Üsküp Türk Tiyatrosu’nun mihenk taşlarından biri sayılan tiyatro sanatçısı Şerafettin Nebi’ye verildi. Şerafettin Nebi, başarılı bir aktör, oyun yazarı, rejisör, sahne tasarımcısı olarak bilinir. Türkiyeli rejisör Yücel Erten kötü temsil hazırlamasını sanki bilmiyor, tiyatro izleyicileri tarafınca “Kafkas tebeiş dairesi” temsiliyle iyi bilinen ve sevilen bir yönetmen sayılır. Üsküp Türk Tiyatrosu’nda yine Yücel Erten’in yönetmenliğinde sahnelenen “Sınırdaki ev” oyunu Türk Tiyatrosu sahnesine yeni bir ruh, farklı bir fantezi, formlara bağlı kalmadan serbest olarak tasarlanmış hayali bir temsille izleyicide hayal gücünü uyandırdı. Oyun bir bütün olarak değerlendirildiğinde rejisörden olduğu kadar, aktörlerden de beklenmedik başarılı bir sunumla karşılaştık. Yücel Erten oyunun rejisörü ve aynı zamanda metinin dramaturjisini de hazırladı, oyundaki kahramanlar orijinal metinden çıkarılmış olması yan ısıra, yaşadığımız bize tanıdık olan bir ortama yerleştirmesiyle metnin orijinalliğinden hiçbir şey yitirilmediği kaydedildi. Oyun boyunca derin ve etkileyici, düşündürücü mizahi sahneler yansıtılır, aktörler Türkçe, Makedonca ve Arnavutça konuşuyor, adeta bu piyes bizim için, Balkan insanı için yazılmış izlenimini verir. Güncel, aktüel bir konuyu ele alması izleyicide ilgi uyandırdı. Sahnede süreğenlik ve bütünlük göze çarpar, oyunun rejisörü temsilin tüm öğelerini büyük bir titizlikle işlediği kolayca fark edilir. Bir saatten daha az süren bu temsil oldukça etkileyici, gerçekçi ve mizahi, gülünç, cazibeli fakat düşündürücü sahnelerle doludur. Bediya Begovska (Kaynanayı), şiveli sahne dilini büyük bir ustalıkla yansıttı, en basit öğelerle sahnede maksimumu, başarının doruk noktasına nasıl ulaşıldığını bir kez daha kanıtladı. Salaettin Bilal ile Mustafa Yaşar (Gümrükçüleri) oldukça canlı ve gerçekçi bir komik tarzında yansıttılar, bulunduğu çıkmaz durumun absürt yanlarını en etkileyici bir tarzda canlandırdılar. “Sınırdaki ev” de rol alan tüm aktörler adeta aynı telden çalan zengin bir orkestrayı oluşturur, Üsküp Türk Tiyatrosu’nda efsanevi bir çalışma olarak değerlendirilen bu temsil, izleyicilerin hafızalarından uzun zaman silinmeyecek değerli bir oyun olduğu defalarca kaydedilmiştir. Aynı zamanda, Erhan Özçelik’in yazmış olduğu “Kedi ile palyaço” oyunu, Mustafa Yaşar tarafından sahnelenmiştir. Rolleri, Filiz Ahmet ve Cenap Samet paylaşmıştır.
Sema Ali’ninyazdığı “Küçürek kız” oyunu ilk defa sahnelenmiş olmasına rağmen, genç nesillerin en önemli sorunlarından birini teşkil eden aşkın, reel dünyaya adım atarken hissedilen samimi duygular, samimi ve gerçekçi olmak, aynalar kaybolduğunda eğri yansımalar ve sırlar ortada kalır, duvarlar ve duvarlar arkasında başka duvarlar ve onların arasında sonsuza dek duvarlar, şeklinde oyun hakkında değerlendirme yaptı Sandra Titizova. Oyunun yazarı Sema Ali ümit denen şeyde ufak bir ışık arar gibi, oyunun rejisörü Dimitar Stankoski de bu arayışı için sahne dümeninin normal boyutlarda, illüzyon ve esinlenmeyi sembolize eden nesnelerin gerçek boyutlarına uygun bir sahne tasarımı hazırladı. Sema Ali, oluşturduğu karakterlerinde, samimilik ve saflık yan ısıra aşkın satanist bir günah sayıldığını, gökler ve dünya arasında sürgüne mahkum edilmiş bir insan tipini yansıtmaya çalışır. Rejisör ise tavrını havasız bir mekanda, aktörler için psikolojik bir mekanda, kapalı bir alanda, derin duygusal hislerle Filiz Ahmet Küçürek, kızın bu duygularını ustaca ifade etti. “Küçürek kız” aslında ayaklanmanın, nefret etmenin bir sembolü sayılır, bir neslin yaşama hakkı, aşık olması veya en azından daha bir sır yaşama hakkı için harcadığı enerji, isyana dönüşür.
Kör bir sokakta Roberto (Ertan Şaban) ortaya çıkar, hep beraber gerçeğin ve aşkın peşine koyulurlar. Suzan Akbelge, Zekir Sipahi, Nesrin Tair, Cenap Samet, Mustafa Yaşar, Erdoğan Maksut ve Neat Ali, hepsinden dayanıklı olmaya yönelik müthiş bir kararlılık, özellikle genç aktörlerin sanat yetenekleri bu oyunda galeyana geldi, duygularını en doğru ve gerçekteki bir tarzda seyirciye doğru yansıttılar, duygusallıkta yaşanan konflikt durumlarda, ümit insanı en
son terk eder gerçeğinden hareketle ümitvar olmayı tercih ettikleri sezildi. Oyunun müziği de aktörlerin duygusallığını takip edecek değerden, rejisörün, yazarın ve sahne tasarımcısının yansıtmak istedikleriyle müthiş bir bütünlüğü teşkil etti. Gençlerin aşkına ve ümitlerine dokunmayın, kirletmeyin, temiz bırakın mesajını verdiler. Hepimizin olduğu gibi gençlerin de sır saklamasına ihtiyaçları var diyor, oyunu değerlendiren eleştirmen Titizova, 2003 yılında yayımladığı yazısında.
Valentin Svetozarev’de hayatın getirdiği hapishane, sahne tasarımıyla, Blagoya Miçevski kostüm tasarımlarıyla, militan zaman belirtileriyle, Venko Serafimoski’nin hazırladığı müziğiyle müthiş bağdaşıyor, bütünlük teşkil ediyor. “Küçürek kız” toplam 11 kısa sahneden oluşur, oyunun rejisörü bu sahneleri büyük bir hapishaneyi andıran demir konstruksyon sahneye yerleştirilmiş. Oyunun yazarı ve öğrenci aktörlerin çoğu, Elyesa Kaso’nun yönettiği, Tiyatro Sanatları Fakültesi’nin Türk sınıfında öğrenim görüyorlar; Filiz Ahmet, Nesrin Tair, Ertan Şaban, Cenap Samet ve diğerleri. Filis Ahmet “Küçürek kızı” başrol olarak üstün başarıyla canlandırdığı kaydedildi. “Küçürek kızda” rol alan aktörler arasında oldukça uyumlu bir oyun sergilendi.
Voyo Çvetanovski’nin rejisörlüğünde hazırlanan Çehov’un “Ayı” ve “Evllenme teklifi” adlı tek perdelik oyunlar, diploma çalışması olarak hazırlandı, dram malzemesini daha geniş ve daha derin özelliklerini yansıtmak için farklı bir arayışın peşinde olduğunu kanıtladı, spektakıl anlamında bir projeksiyon hazırladı. Bu diploma çalışması yetenekli bir rejisör kimliğinin seçkin örneğini teşkil etti, canlı ve hareketli bir temsil hazırladı, seyirci bu tarzı çok beğendi, temsil sonunda tüm ekip seyirci tarafınca uzun süren alkış yağmuruyla karşılandı. Erdoğan Maksut, Ziba Zekir Radonçiç ile Naci Şaban temsilde üç taşıyıcı rolü canlandırdı, rejisör ile aktör ekibi arasında müthiş bir uyum ve işbirliği, dayanışma, oyunun başarılı olmasını sağlayan temel unsurlar sayılır. Naci Recep oyunun komik boyutunu ustalıkla ve seçkin bir aktör yeteneği ile yansıttı, diyor oyunun eleştirmeni İvan İvanovski, “Nova Makedoniya” 8 Mayıs 2003 yılında yayımladığı yazısında. Feydo’nun en uzun komedi oyunu sayılan “Maksimdeki Bayan” oyunun rejisini Kole Angelovski hazırladı, bu oyunun sahne adaptasyonunu Türkye’den Bedija Muhavir ile Rizu Zabu hazırladı, oyunun orijinal metni oldukça kısaltılmış, oyundaki roller de epeyce azaltılmış, Türk seyirci kitlesinin mantığına yakın ve uygun bir tarzda adaptasyon yapılmış. Adaptasyon sayesinde oyunun orijinal adı bile değiştirilmiş “Aman hanım duymasın” şeklinde adlandırılmış. Oyunun rejisörü Angelovski, oyunda ilginç bir tempoyla, baştan sona kadar ilgiyle izlenen bir oyun hazırladı. Suzan Akbelge, Funda İbrahim, Ziba Radonçiç, Filiz Ahmet, Mustafa Yaşar, Erdoğan Maksut, Naci Şaban, Cenap Samet, Neat Ali, ile Tamer İbrahim, bu oyunu oldukça canlı ve büyük bir heyecanla üstlendikleri rolleri canlandırdı. Oyunda özellikle Suzan Akbelge ile Funda İbrahim’in cazibeli oyunu beğenildi. Erdoğan Maksut ile Mustafa Yaşar oyunun mekanizmasını oluşturdu, diyor İvan İvanovski, 2003 tarihli oyun hakkında yorum yazısında.
Slavomir Mrojek’in yazmış olduğu, Türkiyeli konuk rejisör Yücel Erten’in hazırladığı “Sınırdaki ev” oyunu Pirlepe’de düzenlenen geleneksel “Voydan Çernodrinski” Tiyatro Festivalinde Üsküp Türk Tiyatrosu’na bu oyun genel değerlendirmede en başarılı sanat yaratıcılığı ödülünü kazandırdı. Bu ödül yan ısıra Bediya Begovska ile Atilla Klinçe en başarılı oyuncu ödülüyle ödüllendirildi. “Trayko Çorevski” en başarılı genç aktör ödülünü ise Filiz Ahmet kazandı. Voydan Çernodrinski Tiyatro Festivali’nin jüri komisyon üyeleri, festivalin kuruluşundan bu yana ilk defa oy birliği ile yarışma programı dışında sunulan bir oyuna ödül vermesi dikkat çekiciydi. Bu ödülü Sema Ali’nin yazmış olduğu “Küçürek Kız” adlı oyunu kazandı. Sema Ali’nin metni “Roberto Zuko” aslında iyi düşünülmüş intertekstual bir oyun teşkil ettiği için bu ödüle layık görülmüştür. Bu oyun aslında Bernar Mari Koltesin, tapma dram eseri model olarak alınmış. Bu dram ikircimli dünyanın otantik örneğini teşkil eder, kadının bakış açısından, yeni ve rafine edilmiş, estetik bir tecrübeyi gösteren seçkin bir örnek sayılır.
Dünya’da en eski destanlardan biri sayılan “Gılgamış” oyununu muhteşem, harikulade görülmeye değer, çekici sahne tasarımı olarak Deyan Proykovski’nin
yönetmenliğinde hazırlandı. Oyunun özelliklerinden biri çağdaş sahne dili, dans ve ritüeller, ölümsüzlük arayışıyla ilgili mistik bir hikayeyi oluşturuyor. Oyunun yönetmeni Proykovski, bu konuda Gılgamış’ı özgün bir sima olarak seçmiş, destanın özetini baştan sonun kadar takip ediyor. Yönetmen, Gılgamış’ın ağzından insanlığın temel sorunlarını olmazsa olmazlar hakkında konuşur. Bu şahıs kendinde evrensel bir boyut taşımaktadır. Görkemli bir sahne tasarımı, oyunda yaklaşık otuz aktör oynuyor, oyunda başrolü Elyesa Kaso canlandırdı, diğer karakterleri ise Atilla Klinçe, Mustafa Yaşar, Salaettin Bilal, Perihan Tuna, Bediya Begovska, Ziba Radonçiç, Suzan Akbelge ve diğerleri paylaştılar. Ayrımcılığı gösterme vizyonu, insanın gizlenme ve öteki insanlardan farklı olma arzusunu, yönetmen Aleksandar Popovski, “Fırtına” oyunundaki kahramanlar aracılığıyla gözler önüne seriyor. Bu oyunda Bediya Begovska (Prospero), Elyesa Kaso (Ferdinand), Suzan Akbelge (Miranda), Filiz Ahmet (Ariel), Salaettin Bilal (Alonso), Tamer İbrahim (Sebastiyan), Atila Klinçe (Antonio), Mustafa Yaşar (Gonzalo), Nesrin Tair (Kaliban) ve Cenap Samet (Trinkulio)yu canlandırdı. Oyunun başlangıcında herkes birinin arkasında gizleniyor, temsilin sonuna doğru görünürler ve birbirlerini tanıyorlar. O ana kadar aktörler aralarında sadece bakışlarla göz göze iletişim kuruyorlar. Herşey belirsizlik içinde gizli, kapalı, kadınlar siyah ferace, erkekler ise siyah yağmurluk ve başlarına külah takkelerle kimliklerini gizlemeye çalışır. Hepsini gençlik duyguları, birbirini çekemeyen iki düşman ailenin bireyleri olan Miranda ile Ferdinan’dın aşkı bir bakıma birbirine bağlıyor. Bu iki ayrı dünyada yaşam, oldukça zahmetli, karanlık, büyüyle dolu Ariel meleğin ruhu üzerlerinde uçuyor.
Oyun yazarı Popovski Arieli, Ariel markalı çamaşır tozuyla özdeşleştirir. Bu çamaşır tozuyla aslında birbirine kapalı olan iki ayrı dünyanın ruhlarını yıkamak, arındırmak, temizlemek ister, sahnede (Ferdinand) bisikletiyle çember şeklinde sürekli dönerler, kötü büyünün çözümü ise Kral Marks’ın “Kapital” adlı kalın kırmızı kitapta olduğuna inanırlar. Popovski’ye yardımcı müellif olarak Blagoy Miçevski, oyunun dizaynını hazırladı, müziği ise Kiril Caykovski hazırladı, vokalist
olarak da Vera Miloşevska, etkileyici sesiyle seslendirdiği seçkin müzik parçalarıyla hepimizin içinde bulunduğumuz uçsuz bucaksız çemberi kapattı, bu durumu yönetmen Popovski, Makedonya barış vahası şeklinde noktalıyor. Yönetmen Lupço Gorgievski, “Kral Edipius” klasik metnin çeviri metni modern ve çağdaş sahne diline dönüştürmesiyle oyunu çağdaş seyirciye daha yakın tanıttı. Yeni ve reel gerçekler ile çağdaş illüzyonları, oyunun daha ilk sahnelerinde Goran Traykovski’nin etkileyici müziğinden ve Valentin Svetozarev’in hazırlamış olduğu abidevi sahne dekorundan sezilir. Yönetmenin oyuna bu tarzdaki yaklaşımı daha geniş bir mantık sağlamış. Koro üyeleri ve Sofokle ilk önce madenci kılığında sahneye çıkıyor, daha sonra komandos vb. kimlikte
görünüyorlar. Yönetmen Gorgievski bu oyunda olgun bir rejisör olarak kendini takdim etti, drama felsefi bir boyut kazandırdı, ideallerin açık ve net bir tarzda sergilenmesi ve en karışık sahneleri bile kolaylıkla canlandıracak yetenek ve beceriye sahip aktör ekibiyle çalışmasına bağlıdır. Elyesa, Kaso (Edip)’i dinamik bir enerjiyle Edip’i modern fakat absürt bir kahraman olarak canlandırdı, insanı mantıksızlık, dibi olmayan uçurumda bulunan bir canlı yaratık olarak takdim ediyor. Rolün egemenliği dolayısıyla, oyunun bazı sahnelerinde heyecan verici bir monodram izlediğimizi hisseder gibi olduk. Bediya Begovska (Yokasta), pek fazla gest kullanmadan sesiz bir şekilde üstlendiği rolünü canlandırdı. Diğer rolleri Atilla Klinçe, Salaettin Bilal, Perihan Tuna, Mustafa Yaşar, Zekir Sipahi ve Selpin Kerim’in sergilediği sahne performansları ve koronun seslendirdiği parçalar adeta aynı telden çalıyorlardı, şeklinde değerlendirmesini noktalıyor İvan İvanovski.
Halkar Tiyatrosu 2004 yılında yeni adıyla resmi kaydı yaptırılmış, bu yeni uygulamayla Türk Tiyatrosu ve Arnavut Tiyatrosu olmak üzere iki ayrı etnik topluğun kendine has tiyatrosu oluşturuldu. Halklar Tiyatrosu’nun binası Arnavut Tiyatrosu’nun yetkisine verildi, Türk Tiyatrosu ise yakın gelecekte inşa edilecek olan yeni binaya taşınacak. Türk Tiyatrosu’nun yeni bina Projesi tamamen uygulanana dek, Ansamblo şimdiye kadar kullandığı mekanları bundan böyle de kullanma hakkına sahiptir, temsillerini Bit-Pazarındaki eski binada sunmaya devam edecek. Türk Tiyatrosu’nun yeni binası yeni tren istasyonuna yakın bir alanda, eskiden bale okulun bulunduğu arazide inşa edilecek
2005 senesinde üç prömiyer izledik: Yücel Erten’in yönetmenliğinde hazırlanan Aziz Nesin’in “Azizname”si, Adem Atar’ın “Özgürlük oyunu” ve Branko Brezoveç’in sahnelediği Şeksipir’in “Atinalı Timon” oyunları sözkonusu oluyor. Bu oyun Manastır Halk Tiyatrosu ile Firensa Labiration Nove koproduksiyonu olarak hazırlandı.
26 Haziran’da Üsküp’te, Üsküp Türk Tiyatrosu’nun parlayan yıldızlarından birisi sayılan aktör ve rejisör Lutfü Seyfullah hayata gözlerini yumdu. 40 yıllık çalışma hayatı süresince, ad yapmış dünya ve yerli dram yazarların eserlerinden, yüzden fazla rol canlandırdı. Rollerin çoğunu merhumun ana sahnesi sayılan Üsküp Türk Tiyatrosu’nun sahnesinde gerçekleştirdi. Bunun dışında ülke çapında birçok diğer tiyatrolarda da rol aldı. Lütfü Seyfullah 1926 yılında, Üsküp’ün meşhur Dükkancık mahallesinde dünyaya geldi. Tiyatroyla ve gösteri sanatlarıyla ilk teması ramazan gecelerinde Deve - Hanede karşılaştığı bilinir. Bu mekanda Faik Aga, “Karagöz ve Hacivat” oyunlarını oynuyormuş. Profesyonel aktör ve rejisör olarak tiyatro hayatına 1951 yılında başladı. Oyunlarını anadili Türkçe yan ısıra, Makedonca ve Arnavutça da oynamıştır. Oyun yazarı olarak birçok dram eseri ve kısa romanlar yazmıştır. Yazın hayatında birçok değerli ödüllerle ödüllendirildi.
“Azizname” temsilin ana konusu yöresel mahiyete, yazarın komik ve mizahi metinlerine göre hazırlanmış, oyunun rejisini, adaptasyonu, sahne tasarımı ve kostümleri ad yapmış Türkiyeli yönetmen Yücel Erten hazırladı. Seyirci bu oyunu kabare stilinde bir gösteri olarak kabul ettiği kaydedilmiştir. Yücel Erten gibi yetenekli, deneyimli ve tecrübeli bir yönetmenin eline böyle bir metin geçince, o zaman o temsili izleyenlerin etkilenmemesi mümkün değildir, diyor İvan İvanovski. Oyunda bol bol komik ve mizahi sahneler yan ısıra, pantomim hareketleri, duygusal sahneler yaratıcı ilham, esinlenme fikriyle hazırlanmış. Oyunun yönetmeni en ufak detayları bile oluruna, tesadüfe bırakmamış, her an hakkında dikkatle ve titizlikle çalışılmış, buysa oyunu seyirciye yakın kılar, oyunda on farklı hikaye, Makedonya Türk halkının sevdiği ve beğeniyle dinlediği parçaların eşliğinde sunulması gerçekten güzel oldu. Projenin uygulanmasında üç farklı nesli temsilen toplam sekiz aktör rolleri canlandırdı, buysa hoş bir ortam oluşturdu, oyunun fizyonomisini en iyi bir şekilde tasvir etmeye, tanımlamaya insan yaşamından kesitleri komik bir dille seyirciye aktarılması oyunu seyirciye beğendirdi. Üzerine düşen görevi tiyatronun ileri gelen aktörlerinden sayılan Salaettin Bilal, Mustafa Yaşar, Elyesa Kaso ile birlikte genç ve enerji dolu yeni nesil aktörler de rollerini oldukça başarılı sundular.
Tiyatro eleştirmeni İvanovski’ye göre, psikolojik bir dram özelliği taşıyan “Özgürlük oyunu”, Yücel Erten’in sahnelediği en başarılı oyunlarından biri olarak nitelendirildi. Çeşitli nedenlerle mahkum edilmiş dokuz kadın, hapishaneden çıktıktan sonra nasıl bir hayat yaşamak istediklerine değin hayallerini, hülyalarını
konu eder. Hür ve özgür yaşama duygusunun seçkin örneklerini anlatıyor. Mahkum kadınlar rüyalarını türetici, yaratıcı bir oyuna dönüştürür. Sahnede seyirciyle birlikte oynar, bu temsilde izleyiciler de bu özgürlük rüyasının bir parçasını oluşturur, aynı yerde entelektüel bir bayan, biri çılgın, sinirlerine hakim olamayan, kendini kontrol edemeyen sürekli kavga eden bir bayandan söz eder. Oyunda kadınlar söz konusu olmasına rağmen ekstravagant görülmüyor, formel egzibisyonlara rastlanmaz, mizansen son derce oyunun özüne göre düşünülmüş, tasarlama mükemmel, oyunun yönetmeni Yücel Erten bu temsilde aslında “küçük insanların” sevinç ve neşesini bununla birlikte hayal kırıklığını güzel bir çiçek dürbününden yansıtmıştır. Oyun kapsamlı, yoğun ve heyecanlı bitiyor, yaşam hakkında şairane bir sağ görüş, görünüm sergiliyor. Yönetmenin oyunu başarılı hazırlamasında mutlaka yetenekli ve tecrübeli aktörlerin de katkısı olmuştur; Perihan Tuna, Bediya Begovska, Mükerrem Bilal, Ziba Radonçiç, oyun esnasında pişmiş aktör imajını sergilediler, daha genç aktörlerden Suzan Akbelge, Filiz Ahmet, Nesrin Tair, Naciye Hasan, Funda İbrahim ve Batuhan İbrahim oyuna ferahlık kazandırdı. Tiyatro eleştirmeni Todor Kuzmanov’a göre Branko Brezovaç’ın yönetmenliğinde hazırlanan “Atinalı Timon” adlı temsil, Makedonya’da tiyatro sahnesi nihayet, transfuziyonla taze kana sahip oldu yazıyor. Shakspeare’in eserinden orijinal ve sıra dışı bir etkilenme örneği söz konusu oluyor. Gençlik Kültür Merkezi’nin holünde sunulan bu oyunu izleyenler, büyük madeni sandıkta oturuyor, oyun esnasında holün bir ucundan öbür ucuna nakledildiğinde, taşındığında, her harekette yeni bir an, yeni bir yaşantı hissedildi.
Aktörlerle yakın buluşmalar, en ufak fısıltıyı bile işitmek, ter kokusunu kokmak, aktörlerin vücutlarına dokunmak, oyunu bir performans sanatına dönüştürür, insan enerjisini bizzat yakından hissetmek gerçekten farklı bir duygu. Üç farklı tiyatro sanatçıların iştirak ettiği farklı bir temsil, üç ayrı dilde konuşuyor, şarkı söylüyor, tek amaç insanların manalarını, eksikliklerini dile getirmekle toplumsal gerçeğin ayrılmaz bir parçasını oluşturankaideyi, tabanı, açgözlü iç dünyayı, dolandırıcılık, gibi kötü insan karakterleri vurgulamaktı. Aktörler arasında sağlanan bütünlük üstlendikleri ağır fiziki görevleri izleyiciyi adeta büyülediler. Buysa sadece metni aklında öğrenebilen sanatçılar değil de zaman ve mekan içinde yönünü belirleme becerisine sahip yetenekli aktörler olduğunu kanıtladı. “Atinalı Timon” Makedonya tiyatro geleneğinde yeni bir girişim ve yeni bir çağ başlatıldı. Bu yeniliğin özünde öncelikle cesur, yenileyici ve deneylere açık olmak anlayışı var. Türk dramını temsilen bu oyunda; Salaettin Bilal, Elyesa Kaso, Selpin Kerim, Atilla Klinçe ile Nesrin Tair de rol aldı.
2006 senesinde sadece iki prömiyer sunuldu, Kole Angelovski’nin yönetmenliğinde hazırlanan Terneciya’nın “Hadım” oyunu ile Deyan Proykovski’nin yönettiği Molier’in “Tartif” oyunu söz konusu oluyor. Yönetmen Kole Angelovski daha çok komedi tazında oyunlara meyilli olduğu bilinir. “Hadım” oyunu, komedi tarzında bir oyun olduğu için yönetmenin “kendi sahasında” olması öncüllük teşkil etmektedir. Oyunun yönetmeni komik bir oyun hazırlayarak dinamik bir sahne oyunuyla izleyiciyi güldürerek rahatlatmak ister. “Hadım” oyununda Antik çağa ait bir dünyadan kesitler canlandırdı, bu dünyanın içinde dolandırıcılar, huysuz ve dizginlenmeyen delikanlılar,mükemmel, harika güzel ve genç kızlar, askerler, amirler yer alır. Değişik karakterlere sahip olan ve toplumun belli bir kesimine ait bu insanlar arasında oldukça değişen bir ilişki var. Beklenmedik olaylara sıkça rastlanır. Fedriya ile Hayrea kardeşleri yaşadıkları aşk hikayesi oldukça çetrefilli fakat sonunda mutlu bir sona erer. Kadın ve erkek rollerinde hayat enerjisinin adeta kaynadığı sezilir. Birbirileri arasında hesaplaşmalar, anlaşamamazlıklar oldukça komik bir ifadeyle canlandırılması seyircinin beğenisini kazandı.
Aktörler Nesrin Tair (Fedriya), Filiz Ahmet (Hayrea) Funda İbrahim (Tarson), Ziba Radonçiç (Gnaton), ilginç profilleri yaratıcı bir güçle canlandırdı. Kostümler ve maskeler oyunun özüne has bir şekilde hazırlanmış. Selpin Kerim (Taida) ve Cenap Samet (Pitiya) olaylar düğümlerinde ve çözümlerde önemli bir kenet noktası oluşturdu.
Yönetmen Deyan Proykovski, oyunu hazırlarken “Komedya dela arte” ve “Breht” tarzında bir oyun hazırlamayı yeğlemiş. Molier’in her oyunu, oyun yönetmeninde yaratıcılığı teşvik edenmetinlerdir. “Tartif” oyununda ana konu gerçeğin içyüzüne bakmaktan kaçınmak ve iki yüzlüktür. Güncel yaşamımızda hepimizin aramızda bu tip insanlara sıkça rastlamak mümkündür ve bu insanlar hayatta başarıyorlar mı? Oyunda, “Tartif” iki yüzlü müdür? Oyunda ele alınan bir diğer önemli konu da dindir, aslında insanlar arasında din vasıtasıyla ne gibi yolsuzluklar, manipülasyonlar yapıldığını bir kez daha hatırlatır. İlk defa “Breht” tarzında komedi bir temsil sahnelendi. Oyunda video projeksiyon gösterisi sunuldu, canlı müzik seslendirildi.
Proykovski’nin yönetmenliğinde hazırlanan oyun,metinle iç içe, metin gerekemeyen bölümlerden arındırılmış, iki yüzlülük, dolandırıcılık, oyuna getirme gibi ahlaksız insan davranışlarının üzerinde fazla durulmuş. Elyesa Kaso (Tartif), Mustafa Yaşar (Orgon), Bediya Begovska (Elmira), Cenap Samet (Damis), Filiz Ahmet (Mariyana), Tamer İbrahim (Kleont), Nesrin Tair (Dorina)’yı canlandırdı. Oyunun sahne tasarımını Krenare Nevzeti hazırladı.
Türk Tiyatrosu’nun kaydettiği başarılı sonuçlar dünden değil, çok eskilere dayanır, devamlı başarılı çalışmaların ürünlerini toplamaktalar. Ansablo’nun asıl amacı temsilin başarısıdır, bireylerin değil, çünkü bu şekilde oyunda rol alan tüm sanatçılar kazançlı olur. Türk Tiyatrosu’nda insanlar arası ilişkiler oldukça yüksek bir seviyede, aralarında saygı var, her aktörün bireysel başarısına hep birlikte sevinirler, övünürler, gurur duyarlar. Duyarlı ve hassas meseleler için hep birlikte açıkça konuşur, fikir alış verişinde bulunuruz, diyor Mustafa Yaşar. İktidarda olan hükümet değiştiğinde, Tiyatro’nun Müdürleri de değişir. 2006 yılın Ekim ayında dönemin Müdürü Atilla Klinçe görevinden alınıp, yerine Naci Şaban tayin edildi. Eylül ayında yeni Türk Tiyatrosu binasına ait Proje önerisi ilanı tamamlanmış, bu ilanda mimar Viktor Mihaylov’un öneri Projesi kazanmış. Planlamalara göre yeni Türk Tiyaytro binası 2010 yılında tamamlaması gerekiyor.
2007 yılında iki prömiyer hazırlandı. Patrik Marber’in yazmış olduğu Martin Koçovski’nin yönettiği “Daha yakın” adlı oyunu, gerçekçi bir şov, dört farklı karakterin enteraktif davranışları aracılığıyla aşık olmak ve sevmek arasında konflikt yaratan problemi ele almış. Oyunun ana konusu insanların aşık olma bağımlılığı ve aşık olmanın hiç de zor bir iş olmadığını vurgulamaktır. Oyun sahnede oynanmaz, başka bir mekanda oyunanır, seyirci ise gösteriyi canlı olarak izleyebilir. Oyunun yönetmeni bu tür uygulamayı seçerken, tiyatro oyunu ile kamera arasında müthiş ve ölçülü bir denge sağladığını ifade etmiştir. Oyunun tümü video bimden izlenmiyor, arada sırada sahne görüntüleri de oyunun canlı bir sunum olduğu efektleri yansıtıyor.
Bu oyun 1999 yılında Slobodan Unkovski’nin yönetmenliğinde Türk Tiyatrosu’nda sahnelendi. “Daha yakın” oyunu acıklı bir aşk hikayesidir, modern ve çağdaş bir kişinin cinsel ilişki ve karşılıksız aşkın getirdiği ızdıraplar anlatılır. Bu yüzden oyunun metni bir metafor mecazi olarak anlaşılmaktadır, insanların birbirlerinden uzak kaldıklarında çektikleri özlem ve istek duyguların mecazi anlatımını oluşturur. Sevdiklerimizle yakın olma duygusu, her zaman gerçekleşmesi kolay olmayan bir istektir, internet teknolojisinin, sanal alemin insanlara bu konuda getirmiş olduğu varsayılan bir duyguyu yaşatmaktadır. Bu tür spesifik özellikler aralarındaki bağlar pek iyi sayılmayan dört farklı karaktere sahip insanlar arasında yaşanan duygulardır aslında, arkadaşlık, aşk, yalnızlık ve aldatılma duyguları birbirini birleştirir. Oyunun sonunda hayal kırıklığı trajik bir sonla sonuçlanır.
Hayatta hiçbir şeyin mükemmel olmadığını, medeni dünya aleminde insanların kendi ürettikleri ürünlere taparak, kişisel duygulara kapılıp kurban oldukları dile getirilir. Oyunun yönetmeni bu oyunda aşıkların hassas duygularına ve aralarındaki davranış tarzlarına dikkat çekiyor, karşılıksız aşklar olsa dahi aşk söz konusu olunca etkileyici duyguların olmaması mümkün değildir. Filiz Ahmet (Alis), duyguları kolay değişen, hayatından memnun ve neşeli biri. Nesrin Tair (Anna), Filiz Ahmet (Alis)’e kıyasen biraz daha ılımlı ve onda yalnızlık duyguları hakim görülür. Neat Ali ile Selpin Kerim (Den ve Leri) iki modern ve çağdaş genci canlandırdı. Zamanın yaşam tarzına bağlı kaldıkları için fazla kaprisli aşktan ne bekledikleri pek net anlaşılmıyor, diyor Todor Kuzmanov. Üsküp Radyosu’nda katıldığı bir yayında oyunun galasından sonra verdiği demecinde düşüncelerini bu şekilde ifade etmiştir.
Tiyatro oyunları bir kez ve her zaman için seyircinin ilgi ve beğenisine sunulur. Oyunun hakemi sayılan seyirci ise kişisel zevkine göre sunulanı ya beğenir ya da beğenmez. Seyirci sahnede olup bitenleri gördüğü için perde arkasında neler yaşandığını da her zaman merak ediyor. Bu merakı gidermek için Maykıl Freyn, perde arkasını da sahnelemiştir, rejisörün, aktörün, sahne tasarımcının yaşantılarını ve hissettiklerini gözler önüne sermiştir. Aktörler ise üstlendikleri misyonerliği mükemmel bir şekilde yerine getirmiştir. Bediya Begovska (Doti) sahnede hakimiyetini oldukça rahat bir tarzda ispatladı. Enerji dolu sahne yeteneği ile genç aktörlerden Cenap Sanet (Loyd Daglas yönetmen) ve sahnede yaşanan tüm kargaşaların yönetmeni, Mustafa Yaşar’ın (Selsdon) tecrübelerinden faydalanmış, aktörler aralarında uyum sağladıkları açıkça görülür. Nesrin Tair, canlandırdığı (Popi) rolüyle seyircinin ilgisini çekmeye başardı, gülünç ve hırslı, kin dolu hislerini ölçülü dozda seyirciye aktardı. Filiz Ahmet (Bruk) ve Luran Ahmeti (Geri), Neat Ali (Frederik), sahneledikleri performansları oldukça ilginçti. Özellikle Edin Yakupoviç (Tim) sahnede ilginç bir epizot sergiledi. Oyunun sahne tasarımını Bedi İbrahim hazırladı, pek fazla dekoratif bir sahne olmamasına rağmen oldukça fonksiyonel bir sahne tasarımında, Ognen Atanasovski’nin hazırladığı müzikle bir bütünlük kazandırılmış, Vasil Zafirçev’in hazırladığı başarılı koreografi de oyuna ayrı bir canlılık kattı.
2008 yılın ilk gala temsili Cücenoğlu’nun yazmış olduğu,Nataşa Poplavska’nın sahnelediği “Kadıncıklar” oyunudur. Bu oyunun hikayesinde de duygu, his, heyecan, hatıra, anı, acı, zoruna gülmeler, zorlama aşklar yan ısıra pişman olmalar, gizli duygularla kişisel hesaplaşmalar, bu duyguları yaşarken taa kemik iliklerinde bile ağrı sancısı hissetmek ve yinede aşktan ölünmediğini hür bir yaşam arzusuna kavuşmak isteği, karamsar bir yaşamın ciddi hastalığa neden olduğunu kanıtlayan şahitler de sürekli olaya tanıklık ediyor hizmetçiler Apo ile Parlak.
Onlar aslında sesiz sedasız bir şekilde İnci, Neriman, Mehtap ve Hayriye’nin yaşamının takipçileridir. Bu eser daha fazla müzikli eğlenceli, profile edilmiş bir tasarım olarak düşünülmüş, buysa oyunun başarılı olmasında önemli etken sayılır. Aktörlerin oyuncu kabiliyeti yan ısıra ses sanatçısı olarak da şarkı söyleme yetenekleri ortaya koyuldu. Oyunda şarkı, dram, müzik, oyun, tiyatro ve etkileyici hareketlerden oldukça ilginç bir sentez oluşturuldu. Boş sahneyi dolduran video bim gösterisi de oyunu ilginç kılan önemli sahne tasarımı olarak değerlendirildi. Dram efektleri daha az görülür olmasına rağmen, daha çok dans ve müzik, video efekt ve ahlaksız bir yaşam tarzının pençesine kapılanların hayat hikayesi bu şekilde akıp gidiyor. Bu oyun Türk Tiyatrosu’nun farklı bir prodüksiyona imza attığının en iyi örneğini teşkil etmektedir.
“Romeo ve Juliet” oyunun galası,Ohri Yazı Festivali’nde sunulduktan sonra, yönetmen Deyan Proykovski bu oyunda üstün bir tiyatro hareketliliği uygulamış, aktörlerin canlı hareketleri seyircinin nefesini kesecek tarzda, çağdaş ve etkileyici bir dram eseri oluşturmuş, her harekette belli bir duygu birikimi, aşkın ne sözle, nede hareketle tarif edilemeyeceğini sadece yaşamakla mümkün olabileceğini bir kez daha hatırlatıyor, oyunun yönetmeni. Oyunun etkileyici, tesir edici gücü kısıtlı olmasına rağmen, duygular daha fazla şarkı sözleriyle solo veya koro halinde seslendirilen şarkılarla ifade edilmesi de oyuna ayrı bir özellik kattı, bu durum oyunun sadece 6 aktör tarafından oynanmasına olanak sağladı. Dram metni enerji dolu, bunun yan ısıra acı, üzüntü ve elem, keder gibi duygular da yansıtılmaktadır, oysa çok etkili ve kişisel duygular lirik tonlarla yansıtılması oyuna romantik bir boyut kazandırdı. İlhamdolu çok etkileyici duygulardan tüyleriniz adeta diken diken oluyor, aynı zamanda ılık bir yaz gecesi rüzgarı misali kalbinizi hafifçe ferahlatıyor, serinletiyor. Bu özellikle bu oyun, Balkanlarda antolojik değerden sayılan özel bir temsil olduğu ifade edilmiştir. Özellikle Kapuleti’nin, Julet’i Romeo’dan vazgeçmesini ikna etmeye çalıştığı sahne mükemmel bir şekilde canlandırıldı.
Yönetmen Deyan Proykovski, dramatik müzikal tarzında hareketli bir oyun hazırladı, özellikle hornaları kullanarak, zaman zaman oryantal tonlarla, bazı anlarda modern görünüm yansıttı. Sahne tasarımıysa ultramodern. Ender görülen, sahneden geometrik cisimler oluşturmuş, her yöne doğru hareket eden ve rote eden geometrik cisimler aktörlerin, oyuncuların fonksiyonuna göre tasarlanmış. Aslında bu bölümler hikayeyi ilginç ve çekici kılar. Genç ve yetenekli aktör ekibi bu oyunda sahnede adeta bir mucize yarattılar, şarkı söylediler, oynadılar, akrobatik hareketler sergilediler, tırmandılar, aşağı indiler, pervane şeklinde yerinde dönüp durdular ve tek sözle mükemmel bir oyun canlandırdılar. Kısacası seyirciye değişik ilginç ve müthiş hareketli bir oyun izleme olanağı sağladılar. Özellikle Zübeyde Selimovska (Yuliya), Selpik Kerim (Romeo) ve Cenap Samet (Kapuleti) üçlüsü mükemmeldiler sahnede. “Romeo ve Juliyet” eski tiyatro ve artık demode olmuş bir oyun sayılmasına rağmen dünya modasını takib eden, birkaç kelime ile bu oyunu tarif etmek gerekirse şunu söylemek mümkün olur, total tiyatro pardonsuz, Balkanlara has bir duygusallığı dile getirir şeklinde oyun hakkında yazdığı yorum yazısında Daniela Stoyanoviç şöyle bir başlık atmış, “Dünyaca modern, bizce duygusal”. “Leons ile Lena” romantik komedi oyunu, seçkin lirik hikaye formunda, ironi ve sinizm dolu olması yan ısıra bu oyunda aynı öyle fantezi ve şiir de var, bu yönüyle repertuvara ferahlık getirdi. Оyunun yönetmeni Dragana Miloşevska Popova, tiyatro konvansiyonlarıyla özdeşleşmeyi istememiş, oyunu hazırlarken sahne şablonlarının dışına çıkmak arzusuyla oyuna daha çağdaş bire sahne tasarımı kazandırmaya gayret göstermiş. Rejideki yeniliklere uyum sağlayan aktörlerin de sahne hareketleri, oldukça doğal, rütin olduğu dikkat çekilmiştir. Oyundaki başrolleri herkes kendi beceri ve kabiliyetine göre Zübeyde Selimovska, Edin Yakupoviç ile Osman Ali canlandırdı, diğer rolleri de öteki aktörler oynadı.
Mekan olarak oldukça kısıtlı çalışma koşulları altında görevlerini sürdüren Türk Tiyatrosu sanatçıları, belirlediği repertuvarı gerçekleştirmek için canla başla çalıştıkları, önemli Projelere imza atmak için elinden gelen gayretleri esirgemediği görülen bir gerçektir. Bu doğrultuda, İlhami Emin’in ve Yordan Plevnej’in yazdığı, Rifat Emin’in mesleki işbirlikçi trajedi ve komedi “Siyah kalem” oyunun Vlado Çvetanovski’nin yönetmenliğinde yeniden repertuvara alınması, bu doğrultuda atılan kayda değer önemli adımlardan biri sayılır. Oyunu hazırlayanların amacı (XV. yüzyıla ait) kimliği bilinmeyen, ad yapmış Türk ressamlarından biri sayılan “Siyah kalem” hakkında heyecanlı bir dram malzemesi hazırlamak olduğu açıkça sezilir. Ressamın felsefi düşünceleri, resim denen büyüyü, hayat odiseyası, boya ve ses tonlarından ritim ve danslardan oluşan çok farklı bir dünyayı yansıtıyor. Oyun yazarlarının kaleme aldıkları dramaturji yapısı, oyun yönetmenin elinde sahne şekli kazandırılmış özellikle görsel tiyatro alanında seçkin bir örneği teşkil etmektedir. Yönetmen Çvetanovski, karakterlerin düşüncelerinde yaşayan şairimsi değerlere önem vermiş, tek sözle rüyalarımızın, hayallerimizin, emellerimizin, hayattan beklentilerimizi renklerle ve ses tonlarıyla aktarmaya çalışmış, şairane tiyatrocu çağdaş bir örneğini göstermiştir. Oyunun ilk sahnesi tiyatronun sayesinde ressam, “Siyah kalem”in (Elyesa Kaso) seyirciye resim çizme büyüsünü ve güzelliklerini hissettirmeye çalıştığıyla başlıyor. Oradan seyirciler aktörle birlikte sahneye doğru ilerliyor, oyunun öteki sahneleri seyirci ve oyuncu arasında sıkı bir bağ kurarak devam ediyor. Oyunda yaklaşık 20 kişilik bir aktör ekibi oynuyor, seyirci ise memnuniyetle yetenekli aktörler Elyesa Kaso, Bediya Begovska, Salaettin Bilal ve Mustafa Yaşar’ın, duygusal davranışlarını büyük bir ilgiyle izliyor. Aktörlerin her biri birkaç rolü aynı anda canlandırması oyuna farklı bir boyut kazandırmış. Türk Tiyatrosu’nun genç aktörleri sayılan; Suzan Akbelge, Nesrin Tair, Zübeyde Selimovska, Eksel Mehmed ve diğerlerinin de başarıları kayda değer olduğu belirtilmiştir. Yetenekli sanatçıların sahnelediği bu oyunu da izleyiciler alkış yağmuruyla karşıladığını belirtmek gerekir.
Türk Tiyatrosu’nun başarıyla sunduğu, seyircilerin ayağa kalkıp uzun süren alkış yağmuruyla karşıladığı, çok beğenilen antolojik değerden sayılan oyunlardan biri takdir edeceksiniz ki “Sınırdaki ev” oyunu olmuştur. Seyircinin samimi alkışları şüphesiz ki oyundaki rolleri canlandıran; Bediya Begovska, Atilla Klinçe, Salaettin Bilal, Mustafa Yaşar, Funda İbrahim, Filiz Ahmet, Elyesa Kaso, Zekir Sipahi, Naci Şaban, Tamer İbrahim ve Riyat Tahir’e yönelikti. Oyunun başarılı olmasında emeği geçen Türkiyeli yönetmen Yücel Erten de, seyircinin ilgi ve beğenisini kazandı, alkışa takdir edildi. Seyirci izlediklerinden memnundu, kendi tiyatrosunda böylesi başarılı bir Projeye imza attığından dolayı gururluydu, gala sonrası tiyatro hollerinde tam manasıyla bir bayram havası yaşandı. Türk tiyatrosu bir oyunu 100. temsil olarak aynı heves ve başarıyla sunması, gala temsilde yaşanan aynı duyguların her temsilden sonra bir tekrar hissedilmesi gerçekten saygıya değer, takdir edilmesi gereken ender rastlanan bir olaydır demek doğru olur. Daha önceleri, bu denli bir başarılıÜsküp Türk Tiyatrosu’nda görülmemiştir. “Sınıradki ev” 2002 yılında Türk Tiyatrosu’nun repertuvarına alınan ilginç bir oyun, o günden bu güne kadar bu ilginç oyunu Üsküp Tiyatro severleri yan ısıra Manastır, Resne, Köprülü, İştip, Kumanova’da düzenlenen Komedi günleri festivalinde, İstanbul, İzmir, Kıbrıs ve Kosova’da düzenlenen uluslararası tiyatro festivallerinde de seyirci tarafınca beğeniyle izlenmiş, alkış yağmuruyla karşılanmıştır.
XIX. yüzyılın sonlarına doğru eserlerini yazmış olan dramaturg Frank Vedekin’in “İlbahar Uyanışı” adlı oyun, Türk Tiyatrosu’nun başarıyla sahnelendirdiği sayısı çok ilgi çekici temsillerden sadece bir tanesi. Bu oyun sadece Almanya’da değil; dünya darmaturjisinin de seçkin örneği sayılır. Bu oyun Türk Tiyatrosu yetkililerinin repertuvarı hazırlarken kaliteli bir repertuvar hazırlamaktan yana oldukları ve bu doğrultuda göstermiş oldukları gayretlerinin kanıtlayıcısıdır. Yönetmen Vasil Hristov oyunun içeriğinde pek fazla değişiklik yapmadan, yazarın idesini takiben oyunu daha çağdaş bir boyutta hazırlaması ilginç olmuş. Yönetmen tamamen lirik bir anlatım tarzını yeğlemiş, bunun yazarın oyunda sergilediği patetik duygulardan ve karamsar tonlardan metni arındırmış. Yönetmenin oyunda sergilemiş olduğu bu şekil yaklaşımı, kişilerin iç dünyasındaki huzursuzluğu, ikircimlikleri, karamsar duyguları, bağra basılan erginlik enerjisi vb. hassas meselere değişik bir açıdan işlemesi kayda değer bir başarı olarak değerlendirilmiştir. Oyundaki rolleri daha yaşlı ve daha genç aktörler canlandırmış olması gençliğin verdiği heyecan ve tecrübeli pişmiş aktörlerin verdiği sahnedeki güvence duygusu bir birini mükemmel bir şekilde tamamladığı net bir şekilde seyirciye sunuldu. Bu oyunda sahnede gösterdikleri performansları ve sanatçı becerisi ile özellikle; Filiz Ahmet, Selpin Kerim, Osman Ali, Suzan Akbelge, Zubeyde Selimovska, Neat Ali, Akset Mehmet, Perihan Tuna, Mustafa Yaşar, Zekir Sipahi, Erdoğan Maksut, Mükerrem Bilal’le birlikte üstlendikleri rolleri yoğun olmasına rağmen, takdire şayan bir bütünlük çerçevesi içinde, stilize edilmiş sahne diliyle gözler önüne sergiledi. Türk Tiyatrosu’nun 60 yıllık var olma ömrü bu tiyatronun çalışmalarını değerlendirmeye değer bir dönem olduğunu belirtmek gerekir. Türk Tiyatrosu, Makedonya Cumhuriyeti’nde yaşayan Türklerin kültür tarihinin önemli bir parçasını teşkil etmesi hasebiyle de ayrı bir önem arz eder. Bize düşen görev ve yükümlülük, Türk Tiyatrosu’nun varlığını bilimsel açıdan araştırarak, her türlü önyargılardan arınmış bir yaklaşımla tiyatronun bugünlere kadar kat ettiği yolu doğru ve aydın bilgilerle bir kez daha hatırlatmak ve gün ışığına yazılı bir belge olarak gelecek kuşaklara intikalini sağlamaktır. Öte yandan da geleceğe yönelik aşılması gereken yolların önünü açmaktır... Bu duygu ve isteklerle Makedonya’da Türk Tiyatro geleneğinin seçkin örneğini teşkil eden Türk Tiyatrosu’nun 60 yıllık kuruluş yıl dönümü vesilesiyle bu monografi hazırlanmıştır. Monografinin hazırlanmasında, tiyatronun arşiv belgelerinden, tiyatroyla ilgilenen bireylerin şahsi arşiv dosyalarından, gazete ve dergilerden ve şahsi arşivimden yararlandım. Bu belgelerin ışığında Türk Tiyatrosu içinde ve tiyatro etrafında toplumsal düzeyde, halk kitlesi arasında oluşan kültürel kamuoyu hakkında gelişme süreçlerini yazılı kaynaklardan takiben Türk Tiyatrosu’nun kuruluşundan bugüne kadar tarihi gelişmesine değin doğru bir tasvir tanım yapmaya gayret gösterdik.
Üsküp Türk Tiyatrosu’nun 60 yıllık kuruluş yıldönümü vesilesine adanmış olan bu monografi tiyatronun bunca yıllık çalışmalarını kapsayan yepyeni bir araştırma çalışması olarak algılanmalıdır. Burada tiyatro hakkında yazılan eleştiriler hakkında ayrıntılı kaynak bilgiler kapsanmıştır, sanatçıların kaydettikleri üstün başarıları hakkında değerlendirmelere yer verilmiştir. Monografiyi hazırlarken, girişimcilerin taleplerini tüm yönüyle ele alamadığımızdan dolayı birçok sanatçıya ve tiyatronun gelişmesinde katkı sunan bireylere borçlu kaldığımızı belirtmek istiyoruz. Bu kitapta Tiyatronun gelişmesinde emeği geçen Abduş Hüseyin, Şerafettin Nebi, Lütfü Seyfullah, Cemail Maksut, Kemal Lila, Mirko Stefanovski, Saşa Markus, Salaettin Bilal, Müşeref Lozana, Bediha Begovska ve diğer sanatçılar hakkında daha genişçe monografik bilgilere rastlanmıyorsa, bu durum elbette ki zikrettiğimiz değerli sanatçılara gereken ilgi veya değer verilmediği anlamına gelmez, imkanlar bu kadarını mümkün kılıyor, asla unutmamak gerekir ki 60 yıllık uzun bir yol, bu sanatçılardan saçılan sanat ışığıyla aydınlattıklarını belirtmek yeterli olur kanısındayız.
Geçen 60 yıllık uzun bir varoluş süresi aslında Türk Tiyatrosu’nun gerek kurumsallaşması, gerekse yerli oyun yazarlığının, izleyiciye çeviri yoluyla çağdaş oyunların sunulması, oyun yönetmenliği, sahne tasarımı, profesyonel aktör geliştirmek gibi önemli atılımların yapıldığının kanıtıdır. Üsküp Türk Tiyatrosu’nun temel taşını oluşturan Üsküp Türk Tiyatrosu’nun sadık seyircisi, tiyatroyu çağdaş bir sanat olarak algılamaya çalışırken sadece Türk Tiyatrosu yazarlarını değil öteki milletlerin de dram sanatını yakından ilgiyle takip etme anlayışı gerçekten övgüye değer.
Tiyatronun kaydettiği gelişmeler bir bakıma kültür seviyesinin gelişmesini gösteren bir barometre teşkil etmiştir, Avrupalaşma yönünde karşı koymaların odaklaştığı bir mekan olarak görülen tiyatro aracılığıyla Türk halkı sadece Makedon kültürüyle değil;medeni dünya kültürleriyle de tanışma olanağı bulmuş, bu yönüyle Üsküp Türk Tiyatrosu bir bakıma insanlar arası kültür tartışmasının gerçekleştirilmesinde köprü rolünü oynamıştır. Makedonya’da Türk varlığının yaşatıldığı önemli merkezlerinden biri sayılan Türk Tiyatrosu’nda, kuruluşundan günümüze kadar Türk kültürünün ve edebiyatının devam ettirilmesi nedeniyle özel ilgi ve önem arz etmektedir. Monografiler, tarihin bir parçasını oluşturması hasebiyle, sadece Makedonya’daki tiyatro tarihinin değil, daha geniş çapta, dünya tiyatro tarihinin de bir parçası sayılır. Sahne sanatında telaffuz edilen her söz iletişimde farklı bir yere sahiptir. Bundan hareketle bu monografi eserin sayfalarını kaynak bilgiler ve bol fotoğraflar paylaşılmaktadır. Tiyatro sanatı, aslında konuşan, nefes alan ve hareket eden bir fotoğraf olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurmuş olursak, tiyatroyla alakalı monografiler de her zaman yazılı metne kıyasen fotoğraflara fazla yer verildiğini fark etmiş oluruz. Monografi her okurun ulaşabileceği, basit ve kolay anlaşılır bir üslupla yazılmıştır. Makedonya Türk Tiyatrosu için ise bu monografi gurur verici ve abidevi nitelikte değerli bir eser sayılır. Türk Tiyatrosu bu monografi ile Üsküp Türk Tiyatrosu’nun kuruluş aşamasından günümüze kadar emeği geçen, gelmiş geçmiş herkese, vefa borcunu saygı, hürmet ve şükran duygularını, anlamlı bir şekilde ifade etmektedir. Tiyatronun gelişme sürecinde tarihe damgasını vuran her bireyin eşsiz tiyatro sevgisi ve özverili çalışmaları, gelecek nesillere örnek teşkil etmektedir. Türk Tiyatrosu’nun geçmişini eşsiz ve ilginç kılan değerler bu olsa gerek. Üsküp Türk Tiyatrosu, kuruluşundan beri sanat faaliyetlerini büyük bir muvaffakiyetle sürdürmüş, Makedonya’da yaşayan Türk halkına milli bir tiyatro yaratma yolunda verdiği emekler ve sarf ettiği gayretler çok şeyi ifade edecektir.