Yazan: Yasmina REZA
Yöneten: Bilge EMİN
Sahne tasarımı: Tatyana BLAJEVSKA HRİSTOSKA
Kostüm tasarımı: Mariya PUPUÇEVSKA
Reji asistanı: Cenap SAMET
Oynayanlar:
Suzan AKBELGE
Cenap SAMET
Filiz AHMET
Selpin KERİM
Sahne amiri: Erdinç RUŞİD
Suflöz: Neriman ŞENGÜLER
Organizatör: Şenhan ZEKİR
Afiş tasarımı: Ana RİSTOVSKA, Tatyana BLAJEVSKA HRİSTOSKA, Cenap SAMET
Fotoğraf: Ramadan İBRAHİM
Müdür: Nesrin TAİR
Dekor sorumlusu: Zekiriya ABDİ
Sahne teknisiyenleri: İzudin BEGOVİÇ, Mehmet İSMAİL, Suat RAHMAN, Cengiz HALİL, Bülent HASAN
Işık: Orhan MEHMET
Işık kumanda: Bekir KUBUR
Kondüvit: Emrah CEMAİL
Aksesuar: Tankut İBRAHİM
Garderob: Mualla SALİHİ, Muhamed BAKİOVSKİ
Makyaj: Sevim KERİM
Bu proje K.Makedonya Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı desteği ile gerçekleşmiştir
Produksiyon MK Türk Tiyatrosu, 25 Temmuz, 2019
Permission granted by Thaleia Productions, 6 rue sedillot 75007 Paris France
İNSAN, KENDİSİNİN VAHŞET TANRISIDIR
On bir yaş̧ındaki Ferdinand Reille, Bruno Houillié'nin suratına bir sopayla vurmuştur. Çocukları kavga etmiş olan Houillié ve Reille çiftleri bu olayı tatlıya bağlamak ve uzlaşmak için bir araya gelirler. Medeni bir biçimde konuşmaya başlarlar. Fakat konuşma ilerledikçe her karakterin mutsuzluğu yansımaya başlar ve kıyamet kopar.
‘Ne olursa olsun, birlikte yaş̧ama sanatı diye birş̧ey vardır’ düşüncesiyle başlayan oyun, zamanla; evlilik, çocuk, iş, sosyal çevre, statü v.b.. gibi yaşamsal değerler sorgulanmaya başlar.Bu sorgulamayı yaparken şiddetin içimizde var olduğunu ve vahşetin kendisi de, bizler olduğunu görürüz. Veronique, Michel, Annette ve Alain, sisteme ayak uyduran bireylerdir. Gayet medeni bir biçimde başlayan görüşme,tüm bireylerin içindeki vahşetin ortaya çıkmasıyla sonuçlanır. Bu durumda ‘VAHŞET’in doğuştan gelen bir durum mu, yoksa sonradan bizlere empoze edilen bir şey olduğu mu; evlilik kurumunun bizler tarafından mı yönetildiği, yoksa bizler mi kurum tarafından yönetiliyoruz; gibi sorular sordurtan oyunda, her bir seyircinin kendi yaşadığı veya çevresinde şahit olduğu bir durum ile karşı karşıya gelmesini amaçlıyoruz.
Bir insanı yok olmaya götüren şey ego ile başlar. Egosunu negatif bir biçimde besleyen birey, kibir ile buluşunca, işte o zaman Makyavel’in ‘Amaca giden her yol mübahtır’ cümlesinden yola çıkarak, şiddeti ve vahşeti de amacı uğruna meşrulaştırır.
Kişi, sistem dışına ne kadar çıkmaya çalışsa da, sistem onu içine çeker. Sisteme uyumsuzluk yapamazsın. Yaptığın anda senin ‘Vahşet Tanrın’ onun vahşet tanrısı tarafından ezilir.
Önemli olan sisteme ayak uydurmak mı, uydurmamak mı? Bir sorunun çözümüne ulaşmak mı, ulaşmamak mı? Hepsini de bireyin aldığı kararlar ve yaptığı seçimler belirler.
Bilge EMİN